Aile , Çift ve Evlilik Terapisi Nedir?

2013-01-03

Aile , Çift  ve  Evlilik Terapisi Nedir?Aile , Çift ve Evlilik Terapisi Nedir?
Aile; yapısal, fonksiyonel, gelişimsel özellikler içeren bir sistemdir. Aile terapisi, dile getirilen sorunların, ait olduğu bireye atfedilerek değil de ailenin tümü göz önüne alınarak aile sistemi içinde çözümlenmesine denir. Bu iyileştirme sürecinde öncelikli olarak aile sisteminin işleyişi, aile üyelerinin birbirleriyle ilişki ve iletişimi ele alınır.
Aile üyeleri arasındaki ilişkiler her zaman dengeli ve uyumlu bir şekilde gelişmeyebilir; zaman zaman, sevgi, saygı, kabul ve paylaşım ihtiyaçlarının karşılanması, iletişim, rollerin ve sorumlulukların yerine getirilmesi, aile sağlığının ve bütünlüğünün korunması, geliştirilmesi gibi süreçlerde sorunlarla çözümsüzlüklerle karşılaşabilir, kendilerini çaresiz ve tıkanmış hissedebilirler. Yaşadıkları çözümsüzlükler ve tıkanıklıklar, aile bütünlüğünü ve sağlığını etkiler. Bu sorunlar eşler arasında veya ebeveynlerle çocuklar arasında olabileceği gibi, aile üyeleri ile yakın ya da uzak sosyal çevre arasında anlaşmazlıklar ya da çatışmalar şeklinde de ortaya çıkabilir.
Kimi zaman da aile üyelerinden birinin yaşadığı bir sorun ailenin diğer üyelerini doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkiler. Günümüzdeki stresli yaşam koşullarında, problemlerimizi en çok ailemiz; partnerimiz veya eşimizle paylaşırız. Psikolojik hastalıklar, fiziksel hastalıklar, eğitim, kariyer, iş veya sosyal hayatındaki sıkıntılar nedeniyle yaşam dengesi ve uyumu bozulan birey, kendine özgü prensiplere göre işleyen bir organizasyon olan aile sisteminde, koşulsuz bir şekilde dengenin, uyumun ve aile sağlığının bozulmasına neden olur. Bireylerden farklı olarak çiftler veya aileler bu problemleri birbirlerinden bağımsız olarak yaşamazlar, ailenin dışında başlayan problemler, ailenin içinde çoğalarak devam edebilir.
Aile üyelerinin hepsini birden etkileyen bir sorunla karşılaşıldığında ya da bir üyenin sahip olduğu problem bütün üyeleri etkilediğinde ve aile üyelerine ulaşmadan problemin çözümünün mümkün olmadığı durumlarda terapi süreci ailenin tümünün katılımını gerektirebilir.
Aile sisteminin gelişimsel özellikleri (aile yaşam döngüsü); eş olmak, ana-baba olmak, ergenlik, çocukların büyümesi, çocukların ayrılması (boş yuva sendromu) ailenin geç dönemi gibi evrelerden oluşmaktadır. Her değişim (yaşam döngüsü geçişleri dahil) aile ilişkilerinde de yeni uyumlar (değişimler) gerektirir. Uyum gerçekleşmediğinde KRİZ yaşanabilir. Yeniden uyum için çoğu zaman aile ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerekebilir.
Yaşam döngüsünün çeşitli evrelerinde (evlilik, çocukların doğumu, çocukların okulu, eşlerin iş-meslek rolleri, geleceği yapılandırma) çiftler belirli amaçlar üzerine odaklanırlar. Bu yüzden aslında önceden de var olan sorunlar problem, diye görülmeye başlandığı zamanda ortaya çıkmış gibi algılanır.
Böylece çiftler ilişkinin yürümesini engelleyen "şeyleri" göremez ya da görse de fark etmemeye, fark etse de bir süre sonra bunun değişeceğine kendilerini inandırmaya çalışırlar. Fakat bu yaşam döngüsü içinde ani ve büyük değişimler, zorlanmalar, kayıplar ve bu döngünün oturtulmasıyla kişiler, o ana kadar belki de hiç yapmadıkları, ya da bazen düşündüğü hatta deneyime geçirdiği "kendi farkındalığı" üzerine yoğunlaşmaya başlar. Ben neyim? Ne oluyor? Ne istiyorum? gibi kendine yönelik sorular sormaya başlar. Farkına varmaktan kaçındığı "şeyler" üzerine gidip onları araştırmaya, çözümlemeye çalışır. İlişkinin bileşenleri olan üçlü; komünikasyon-güç-duygu o anda gerçek sorunlar olarak görülmeye başlanır. İlişkide o ana kadar çıkıp da üstesinden gelinen sorunlar bir anda baş edilemez bir hal almaya başlar.
Ailenin yaşam döngüsünde karışıklıklar veya kesintiler olduğunda ailenin yardım almasını gerektiren bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Bu belirtiler aile üyeleri arasında iletişimin olmaması ya da çatışmalı bir iletişimin olması, ebeveynlerin çocuklarına ve birbirlerine karşı eş olmanın gerektirdiği işbirliğini yapamaması ( örneğin, annenin yasakladığı, belirlediği bir kurala babanın izin vermesi), aile üyelerinden birinin hiç sorumluluk almazken diğerinin aşırı alması veya aile üyelerinden birinin aşırı kıskançlık tepkileri olarak kendini gösterebilir.
Problem olarak ortaya çıkan yaşam olayları kadar, çocukların üniversiteyi kazanıp şehir dışına taşınması , eşlerden birinin terfi alması gibi olumlu yaşam olayları da ertelenmiş sıkıntıların ortaya çıkmasına ve çatışmalara neden olabilir.
Farklı dünya görüşleri, baş etme becerileri, farklı ilişki biçimleri ve sosyal kimlikleri ile birlikte olmaya karar veren çiftler, eş olma aşamasını geçmekte ve birbirlerine uyum sağlamakta zorlanabilirler, evlenmek için uygun bir çift olup olmadıkları konusunda endişelenebilir, kendi anne ve babalarının mutsuz ilişkileri nedeniyle korkuya kapılabilir, evlenmelerinin tüm sorunları ortadan kaldıracağına dair gerçek dışı beklentilere kapılabilirler. Evlenmeden önce tüm çiftlerin evliliğin kendileri için taşıdığı anlamın farkında olması, evlilikle ilgili beklentilerini, korkularını, kaygılarını birbirlerine ifade etmeleri ve böylece sağlıklı bir beraberlik kurmaları için bir uzman yardımı almaları son derece yararlıdır.
Evli çiftler ise, kurdukları ortak yaşam biçiminde, yemek alışkanlıklarından, uyurken ışığın açık kalıp kalmayacağına kadar birçok küçük ayrıntı nedeniyle çatışabilirler. Bu farklılıkların uygun biçimde ve zamanda ifade edilmemesi, karşılıklı olarak yapılan fedakarlıkların ve gösterilen çabanın, eşlerden biri tarafından eşit olarak algılanmaması, küçük ayrıntıları büyük problemlere dönüştürebilir.
Çiftin hayatına bir bebeğin katılması (anne-baba olma evresi) ile birlikte, farklı tutum ve alışkanlıklar yeniden gündeme gelir. Ayrıca bebeğin doğumu, anne-baba olmanın yanında anneanne, babaanne, dede, dayı, amca, hala ve teyzelerin de yeni roller üstlenmesi demektir ve herkes yeni doğan bebekle kurduğu bağ üzerinden onun yetiştirilişi hakkında söz sahibi olduğunu düşünür. Çiftin bebek sahibi olması bir yandan kendilerini aile gibi hissetmelerini sağlarken diğer yandan akrabaların aşırı müdahaleleri, özel bir hayatlarının kalmadığını hissettirebilir.
Aile terapilerinde bazen aile üyelerinden biri veya her biri yaşanan problemden sorumlu tutulacağı endişesiyle terapiye gelir. Oysaki terapist hakem ya da hakim değildir. Terapi süreci içerisinde aile üyeleri kendilerinin eleştirilmediğini, yargılanmadığını veya kontrol edilmediklerini gördüklerinde rahatlar ve çalışmaya daha olumlu bir şekilde katılırlar. Kimi zaman da aile üyelerinden biri "İnsan sorunlarını kendisi çözmeli." gibi bir düşünceyle gelmeyi tümüyle reddedebilir. Terapistin görevi, aile üyelerinin bulundukları şartlar içinde yapılabilecek değişiklikleri objektif bir şekilde görmelerini sağlamak ve takip edecekleri yolu belirlemelerine yardımcı olmaktır.
Aile terapisinde amaç; aile içi çatışmaları ve psikolojik problemleri önlemek için aile üyelerinin birbirlerini daha iyi anlamasını sağlamak, iletişim çatışmalarını önlemek ve problem çözme becerileri geliştirmelerine yardımcı olmaktır.
Çağımızda birçok çift uzlaşmak amacıyla çaba sarf etmek yerine, problemin karşı tarafta olduğunu ve doğru bir seçim yapmadığını düşünüp boşanmayı tercih etmektedir. Bu yüzden kişi yeni kurduğu ilişkilerde de, probleme katkıda bulunan kendi davranışları ve alışkanlıkları nedeniyle mutlu olamamaktadır.
Son yüz yılda toplumuzda da ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler, aile ve evlilik kurumlarında çok önemli yapısal ve işlevsel değişimler ortaya çıkarmıştır. Boşanmaların çok kolay dile getirildiği bu çağda, çocuğun ruhsal yaşantısını etkileyecek bu önemli kararı almadan önce bir yardım alarak, evliliğin devamı için çaba göstermek gereklidir. Bu , her anne - babanın çocuklarına karşı sorumluluklarından biridir. Boşanmanın kaçınılmaz olduğu durumlarda ise, bir uzman yardımı ile süreci çocuklar için en az örseleyici şekilde atlatmak ve boşanma sonrası yaşantıları planlamak gereklidir.
Aile içi iletişim ve ilişkilerimizin sağlıklı olması yaşantımızı; bedensel ve ruhsal sağlığımızı doğrudan etkiler. Sağlıklı iletişim becerileri geliştirebilirsek, anne ve babamızla, eşimizle ya da çocuklarımızla yaşadığımız çatışmaları, fikir ayrılıklarını karşılıklı konuşarak tatlıya bağlayabiliriz. Böylece, hem sevdiklerimizle olan ilişkilerimizin daha sağlam ve doyumlu olmasını sağlar hem de kendimizi gereksiz stres ve üzüntü yaşamaktan kurtarmış oluruz.
Aile içi problemlerin ortaya çıkması halinde ise onları çözmek için çabalayan tarafın yanlış çözüm yollarını yoğun bir şekilde uygulamaya çalışmasıyla da problemler daha da büyümektedir. Uygulanan bu çözüm yollarının da problemin bir parçası haline geldiği de sık karşılaşılan bir durumdur. Bu durumlarda da bir uzman yardımı ile denenen çözüm yollarını gözden geçirmek, yeni çözüm yollarını hayata geçirmek için faydalı olacaktır. Bu açıdan uzmanların desteği önemlidir.